28 Ekim 2007 Pazar

Hayko Cepkin - 777


Bir düşündük bin ah işittik
Her geçen gun incitildik
Tütsü yaktık temizlendik

Dumanından zehirlendik

Yalanlarla avutulduk

Zor yollarla durdurulduk

Bir kadeh içtik keyiflendik İlaçlarıyla uyutulduk

Yalnız kaldım bu şehirde

Bana sorsan döndük dehlizlere

Tutsak kaldık içimizde

O yatakta yokuz yerimizde

Ucurumun kenarında

Bizi iten rüzgarında

Cok güvenli değil ama

Düşmememek için tutun bana

Yalnız kaldım bu şehirde

Bana sorsan döndük dehlizlere

Tutsak kaldık içimizde

O yatakta yokuz yerimizde

Evde tek başına

Evde tek başına Şimdiye kadar Aylin Aslım, Koray Candemir, Demir Demirkan, Öztürk gibi isimlerle çalışan Hayko Cepkin, ilk albümü Sakin Olmam Lazım'ı yayınladı. Albümde rock, elektronik müzik ve arabesk içi içe "Kış gelecek, yağmur yağacak, hava kararacak, insanlar denize girmeyecekler, mayolu kızlara bakmayacaklar, o zaman bizim devrimiz gelecek," diyor Hayko Cepkin. 'Ev yapımı' ilk albümü Sakin Olmam Lazım'ın ciddi bir gerilim barındırması bu sözlere sebep. Yani kendisinin de söylediği gibi, bir yaz albümü değil bu. Tabii müziği, mevsimlerle ilişkilendirmeyenlerdenseniz başka. Yağmur yağmadan da rahatlıkla dinleyebilirsiniz. Daha önce Demir Demirkan, Koray Candemir, Öztürk, Aylin Aslım gibi isimlerle çalışan, Murathan Mungan'ın Söz Vermiş Şarkılar albümündeki Kimdi Giden Kimdi Kalan şarkısının düzenlemesini yapan 27 yaşındaki Cepkin, beş senedir odasında yaptığı kayıtları her şeyiyle hazır olarak EMI'a getirmiş. Geriye sadece mix'ler kalmış, o da beş gün içinde yapılmış. Elektronik müzik, rock ve arabeski bir arada duyabileceğiniz Sakin Olmam Lazım'ı "Sinirli bir bünyeye sahip olmanın verdiği bir sükûnet arama," olarak tanımlıyor Cepkin. Sakin olabilmiş mi? Henüz değil. Albümün 'ev yapımı'. Söz, müzik, düzenlemeler sana ait. Bütün kayıtları odanda yapmışsın. Evet, hatta odamın fotoğrafı kartonette var. Kurtuluş'taki aile evi, anne babayla oturduğum ev. Oda benim kalem şeklinde. Zor olmadı mı? Kayıtları günün hangi saatinde yapıyordun? Öğlen 2'de başlıyordum mesela, akşam 11'e kadar devam ediyordum. Komşular tak taklamadı mı hiç? Önce tak takladı, sonra tartakladı. Ama sonra Demir'le (Demirkan), Aylin'le (Aslım) üç-beş televizyonda görünce "Çocuk galiba bir şey olacak," demeye başladılar. Ondan sonra bir şey denmemeye başladı. Sadece "Abi artık bu şarkıların üzerinde çok duruyorsun, başka şarkıya geç," yorumları oldu mesela, yukardaki Bekir'den. Albüm çıkınca da şey dedi, "Abi yeni şarkı var mı?" Her şeyi kendi başına yapmak daha mı zor, daha mı kolay? Benim için daha kolay. Ben pek grup müziği taraftarı değilim. Biraz daha kişisel bakıyorum. Neden? "Yapabilirim," demek için mi? Yok 'yapabilirim'den çok, hani bir duyguyla yapıyorsun ya bazı şeyleri, o duyguyu pek paylaşmak istemiyorum, müzik yaparken. Aslında bir albüm çıkarmak için kayıt yapmaya başlamadım ben. Beş yıldır evde takılıyordum zaten. Kendim için hazırladım. Ama kendim için de bir yere kadar. Zaten insanlar albümü odalarında tek başına dinlesinler diyorum. Beş kişi, arkadaşlarla eğlenirken albümü koyalım, alttan tıs tıs çalsın, derlerse çok sinir bozar. Çünkü akorlar falan gergin. Evet, albümün pesimist bir tarafı var. Adı da bir ipucu veriyor zaten. Aslında bizde neşeli işler daha çok sevilir. Tabii, tabii. Hele ki yaz şimdi. Senin için bu bir risk mi? Hayır, değil. Benim içimden böyle geliyor. Diğer türlüsü yapabileceğim bir şey değil. Şöyle söyleyeyim; bir ara Moğollar'ın teknisyenliğini yapıyordum, altı-yedi sene evvel. Sahnede soundcheck'ler sırasında ben çalıyordum piyanoyu. Cahit Abi sazı akort ediyordu, benim de klasik müzik eğitimim var, barok çalıyordum devamlı. Ve barokun bayağı progresif, karışık şeylerini çalıyorum. Cahit Abi sazı akort ederken birden "Aaah yeter be! Bir tane mutlu akor bas ulan," diye sazı bırakıp içeri gitti. Aslında burada tezat bir durum da var. Sen hep neşeli, canlı görünüyorsun. Bence çok neşeli, komik, hiperaktif görünen insanlar, odalarında yalnız kaldığında, başları öndedir, düşünen adamlardır. Kemal Sunal da öyle bir adamdı bence. Benim için idol adamlardan biri. Bir gün, bir yere gidiyordu, gayet şıktı her zamanki gibi. Birileri arkasından 'Şaban' diye bağırıyordu. Sinir olmuştum. O sadece filmdeki karakter çünkü. Bayağı arabesk bir vokalin var. Arabeske ilgin var mı? Varmış, onu bilmiyordum. Burada çıktı. Ben Ağır Roman'ın hastasıyım. Filmine de taparım, müziklerine de. Klavye çaldığım için elektronik bir altyapı çıkıyor ortaya. Demir'le, Koray'la çalıp rock altyapısı altına klavye çaldığım için de klavyeyi rock kültürüyle çalmaya başladım. Parçaların üstüne vokal yerleştirme zamanı geldiğinde de arabesk bir şey çıktı. Dinler misin arabesk müzik? Yani hiç öyle oturup da 'Allah'ım Allah'ım,' diye dinlediğim bir şey yok. Ama Ağır Roman'ı dinlerim. Sözlerde de arabesk var. Tabii tabii. Aslında albüm direkt arabeskin yandan yemişi, rock müziği de sıyırtmış ama elektronik altyapıdan da emmiş bir tür. Ne tür bu? Türü bozuk. Çıkış parçan Yarası Saklı'nın klibinde ay kurgusu yaratılmış. Evet, Levent Ayaşlı tarafından Kilyos taş ocaklarında çekildi. Kimden çıktı fikir? Ondan. Kendisi albümü dinledi. Dedi ki "Güzel, rock, soft, falan." Dedim "Abi onlar soft değil, onlar gayet şiddetli. Sahnede bayağı böğürtülü." "Anlayamıyorum anlattığın şeyleri," dedi. Konser olmadığı için o sırada, provaya geldi. Şarkıların albümle hiç alakası olmadığını görünce, "Oğlum niye bunları böyle kaydettiniz?" dedi. Çünkü albümde hiçbir şey canlı değil. Her şeyi sampling sistemle yaptım. İşin içine canlı enstrümanlar girince, her şey değişiyor. Diyorlar "Albüm niye böyle, konser niye böyle?", "Klipte, hayvan gibi söylüyor gözüküyorsun ama albümde leblebi gibi çıkıyor sesin." Ulan komşu var işte, komşu. Evin içinde, elimizde mikrofon, kaydettik.

Sakin olalım beyler ve bayanlar [tempo]

Sakin olalım beyler ve bayanlar'Sakin Olmam Lazım' adlı ilk albümü ile müzik piyasasını selamlayan Hayko Cepkin, ilk albümü, gerisi ve ilerisini anlattı Uzun zamandır müzik dünyasında olmanıza rağmen bu sizin ilk albümünüz. Neden öyle? Çalıştığım insanlar ve içinde bulunduğum projeler nedeniyle kendi planlarımı devamlı erteliyordum. “Bu proje de bitsin, kimseyi yarı yolda bırakmayayım mantığı hakimdi. Çünkü bıraktığım an yerimi dolduracak bir klavyeci yoktu piyasada. Bazı şarkılardaki alt yapı Gökhan Kırdar'ın uzun yıllar önce yaptığı "Trip" albümüne benzetiliyor. Sever misiniz kendisini? Takdir ettiğim bir müzisyendir ama albümümün ne alt yapı olarak, ne trafik, ne de şan kalıpları olarak birilerine benzediğini düşünmüyorum. Yeni bir albüm olduğu için dinleyicilerin bir şeyleri bir şeylere benzetme güdüsünü de şimdilik sabırla karşılamaktayım. Zamanla çözümleneceğine inanıyorum. "Sakin Olmam Lazım"memlekete uyarlarsak, hangi konularda daha sakin olmalıyız sizce? Sanırım her konuda. İçinde bulunduğumuz meslek dalı itibariyle her adımımızda karşımıza çıkacak problemlere sabırlı ve sükunetle yaklaşmamız icap ediyor. Bende de olmayan şeyler olduğu için bunlar, biraz şahsıma ait bir album ismi oldu aslında. Müziğinizdeki arabesk hal Türk müzik dünyası içinde artık olmazsa olmaz bir hal sanırız. Türklük ve arabesk, nasıl bir ikili sizce bu ikisi? Tamamen kocaman, ayrılmaz bir ikili olduğunu düşünüyorum. Ama sırf bu kalıpla sınırlı kalmadığını da düşünmekteyim. Çünkü bir o kadar da eğlenceli bir toplumuz. Herkesler şıkır şıkır yaz şarkılarıyla meydana çıkarken siz biraz melankolik ve bunalım takılır gibisiniz. Nasıl bir insansınızdır ve bu, müziğinizi nasıl etkiler? Nasıl bir insan olduğumu anlatmam uzun zaman alabilir. Çünkü çok değişken bir kişiliğim var. Neşeli gözüken bir insan olmama rağmen yalnız kaldığım zamanlar genelde karanlık ve negatif olabiliyorum. Albümü yalnız kaydettiğim düşünülürse müziğe olan etkisi de cevaplanmış oluyor sanırım. Bu albümü evde yaptınız. Albüm sürecini biraz anlatabilir misiniz? 9 senelik klavyecilik hayatımda turneler boyunca kendimi yetiştirmek için evde devamlı remix, düzenleme ve beste calışmaları yaptım. Yıllar gectıkce yaptığım kayıtlar ve besteler olgunlaştı. Gerçek anlamda takdir gördüğüm bir şirketle karşılaşınca da album süreci başlamış oldu. Kayıtlar hazırdı. Şirketime sadece bandrol alıp basmak ve dağıtmak kaldı. Klavyeden başka müzik aleti çalıyor musunuz ? Hayır. Tek enstrümanda yoğunlaşmaya çalıştım. İlk klipte aydaydınız, ikincisinde nerede olacaksınız ? Kilyos’u ay haline getirmek için neler yaptınız ? Mekan taş ocağı olduğu için zemin ay zemini olmaya cok müsaitti. Sadece belirli bölümlere kamyonlarla getirdiğimiz çimento desteği yaptık. 2. klip için nerede olacağımız konusunda bir şey diyemem ama piyasa olarak sağlam bir yerde olacağımızı söyleyebilirim. Tempo - Berrin Karakaş - 06 Eylül 2005

Incity


Hangibar organizasyonuyla Ankara’ya gelen Hayko Cepkin’le konserden sonraki gün Leman Kültür’de çok güzel bir söyleşi yaptık. Hayko’nun çok içten cevaplarıyla ve esprileriyle oldukça keyifli geçen söyleşide Hayko Cepkin’le ilgili merak ettiğiniz her şey var. Müziğe nasıl başladınız? (Gülerek) Çok ilginç. Hemen anlatayım. Babam CASIO bir klavye almıştı, onunla çalmaya başladım. Ondan sonra koroya girdim, okul korosuna, o koro büyüdü, büyüdü, büyüdü, kilise korosu oldu, sonra dört sesli batı müziği yapan bir koro oldu. Dokuz sene söyledim. Sonra opera eğitimi almak istedim. Opera eğitimi aldım iki sene. Onu bıraktım Timur Selçuk’la çalışmaya başladım. İki sene solfej, şan, armoni dersleri aldım. Oradan onu bitirdim, Akademi İstanbul’da Piyano eğitimi aldım. Bir dakika, operayı neden bıraktınız? Çünkü, saçlarım uzundu, dövmelerim vardı. Oradaki hocalar kalıpları olan hocalar. Onların kafaları öyle çalışıyor. Gözlerinde hiçbir zaman klasik bir operacı olamayacaktım. Modern operacı olacaktım. Onların gözünde de modern diye bir şey yok. Okulu bitiremezdim çok kolay. Sonra okulu bitirsem ne olacaktı ki yani. Düşündüm : kadrolu olsam, 6 yılda bir kadro açılıyor. hadi kadroya girdim, koroda olacaktım. Arada para kazanmak için piyano dersi falan verecektim öğrencilere, şan dersi verecektim. Memur gibi bir hayat.. Armut gibi bir hayat. Yani ben ölürdüm herhalde öyle yaşamaya kalksaydım..(gülüyoruz) Albüm kapağında odanın resmi var. Bütün şarkılar orada kaydolmuş galiba.. Her şey orada. Bütün albüm orada. Odamda takılırken birden albümüm oluverdi yani. Background da çok iyi. İyi isimlerle çalışmışsın. Onlardan da biraz bahsedelim mi? Nasıl oldu, nasıl buluştun onlarla? Şimdi o dönem, üniversite dönemleri geçtikten sonra, Akademi İstanbul’da piyano eğitimi aldığım dönemde, elimde klavye okula gidip geliyordum. O zaman da Beyoğlu’nda, Pendor Bar’da DJ’lik yapıyordum. Bara gidip gelirken, elimde klavye gördüler Öztürk’ler. ‘Sen çalıyor musun?’ dediler. ‘Çalarım’ dedim, başladım. Ondan sonra Ogün Sanlısoy’dan teklif geldi. Aylin Aslım, Koray Candemir, Demir Demirkan, albümlere düzenlemeler yaptım. Murathan Mungan’ın ‘Söz Vermiş Şarkılar’ albümüne düzenleme yaptım. Derken işler büyüdü işte. Şu anda var mı herhangi bir proje? Şu anda da işte Müslüm Gürses’e bir düzenleme yapıyoruz şimdi. Ama çok girmeyelim. İlginç bir proje olacak. Albümün hikayesi nedir? Odada yaptım her şeyi. EMI’ye götürdüm ben demoyu. Benim şarkılarım bu. Akşam Hakan Kurşun telefon açtı. ‘Şirkete gel’ dedi. Şirkete gittim, ‘Ben bunu çok beğendim, basıyorum’ dedi. ‘Abi’ dedim, ‘baştan bir kayıt yapalım.’ ‘Yok’ dedi, ‘basıyorum ben bunu’. Basıldı. Böyle bir şey olabileceği hiç aklına gelmiş miydi? Yok canım nerden aklıma gelecek. Bilseydim daha adam gibi söylerdim. Evde yani. Evde ne kadar olur ki? Şimdi onun için konserlerde evde yapamadıklarımın hepsini yapıyorum. Peki komşulardan tepki gelmedi mi? Bir dönem ‘abi kıs şunu’ muhabbeti vardı. Sonra ben Koray’la şunla bunla ortalıkta görünmeye başlayınca, albüm de çıkınca ‘evladım ne güzel şarkılar bunlar’ şeklinde değişti tepkiler (gülüyoruz). Şimdi mahallenin gururuyum, istersem sokağın ortasında çalışırım (kahkahalar) o kadar rahatım yani. Mesela şimdi ikinci albümde o konserlerdeki brutal vokaller var, şimdi evde kaydedebiliyorum onları. Rahatım yani, keyfim yerinde. Albümde her şey sana ait. Sözler, besteler.. O sözleri yazarken nasıl bir psikolojide oluyorsun? Çok güzel sözler çünkü ve çok farklı bir sound. Türküler var, kilise müziği var? Mesela geçen Atilla Aydoğdu’nun bir yorumu vardı : ‘bazıları’ dedi ‘Aşık Veysellerin, bilmem nelerin şarkılarını cover yapıp albümlerine koyuyor; sen onların ruhlarını alıp, kendi şarkılarını yapıyorsun’. Güzel bir yorum oldu o. Ve çok mantıklı geldi. Ben kimsenin coverını yapmıyorum. Yapmak da istemiyorum. Çünkü o da bana çok klişe geliyor. Ama çok acayip bir şey yaparsam o ayrı. Mesela ‘Şimdi Giden’. Murathan Mungan’daki şarkının hiç alakası yok şarkıyla. Bir tane daha yapmıştım Sezen Aksu şarkısı, o proje hayata geçer mi bilmiyorum ama onu da çok değiştirdim. Cover yapılırsa öyle yapılır. Şarkıyı tanımaya çalışırsın. Vokal kalıbını aynı tutarsın ama armonisini değiştirirsin. Bu müzik bilgisidir, armoni bilgisidir; altyapıdan komple değişik ama üstte vokal aynı şeyi söyleyebiliyor. Bir de ben bu konuda çok denedim, yapabiliyor muyum diye. Mesela piyasadaki çok arkadaşıma şarkıları için gidip ‘Vokalleri versene senin şarkının’ diyebildim. Çünkü onun şarkısı. Ben bozup başka bir şey yapabiliyor muyum diye herkesten vokal aldım. Hep evde çalıştım. Mesela film müziği yapmayı çok istiyorum. Yapacağım bir gün, eminim. Deneyimim olsun diye, hani öyle paslaşma vardır ya, üniversitede kısa film yapan arkadaşlara ben müzik yapıyordum. Hem o benden faydalanıyor, projesini bitiriyor; hem ben ondan faydalanıyorum, kendimi geliştiriyorum. Film müziği arşivim var zaten evde. En çok dinlediğim şey film müziğidir. O zaten her tür ruha hitap ediyor. Filmin içindeki o onlarca ruha hitap ediyor. Şu filmin müziğini yapsaydım dediğin filmler var mı? ‘Ağır Roman’ var. ‘Pi’ var, ‘Fight Club’, işte ‘The Crow’ olmuş yani, o bomba. Ama ‘The Crow’un orkestrasyon kısmı, bizim bildiğimiz soundtrackte yok. Ben yurtdışından getirttim; bir çok film var ama Türkiye’de ‘Ağır Roman’ı yapmak isterdim. O çok benim kıyımdan köşemden geçiyor yani. Mesela albüm de ‘Hüzünle Karışık’, biraz ‘Ağır Roman’ı yansıtıyor yani, ondan etkilendiğim şeyler var. Sahnede bambaşka bir Hayko Cepkin var. Gayet sıcakkanlısın, sahnede bambaşkasın. İki, üç farklı yüz oluyor sahnede. Bir an çok öfkelisin, hayata karşı, dünyaya karşı; bir an hüzünlü ve sonra da çok keyifli, mutlu bir adam. Ve karşındakine de bunu hissettiriyorsun. Bu aslında anlatılmaz yaşanır ama, nasıl bir psikoloji? Hırsla alakalı bir şey. Hırslıyım. Yapacağım diyorsam yaparım, kimse de engel olamaz ve neyi yapmak istiyorsam öyle de yaparım yani kimse ‘Şöyle yap’ diyemez. Öyle de gıcık taraflarım var. ama bunlar olumsuz gıcıklıklar değil, gerekli şeyler. Herkes sahneye çıkıp performans yapıyor, herkes de yapabilir. İyi bir enstrümansan, sahne deneyimin varsa, çıkıp çalabilirsin. Ama unutulmuş bir şey var, ‘ruh’. Ruh unutulmuş durumda. Ben o ruhu yaşıyorum. Ve yaşadığı şeyi vermek istiyorum karşımdakine. İnsanlar şu ana kadar konser seyrettikleri zaman, bir yerden sonra muhabbete dönebiliyorlardı. Ben onlara muhabbet şansı tanımıyorum. Yani, izlemesi gerekiyor. Bazı şeyleri hatırlaması gerekiyor diye düşünüyorum. Ki şarkılarımın sözleri anlamsız değil yani, anlamları var ve benim için önemli anlamları var onların. Ve bazen de konserlerde genel olarak ki bunlar da zamanla çoğalıyor, o anlamları irdeleyip gelen adamlar var. O adamları seviyorum. O adamlar benim anlattığım şeyi dinlemeye geliyorlar. Bazen şarkıyı da dinlemeye gelmiyorlar, sadece benim anlatmamı seyretmeye geliyorlar. Kimseden göz kontağımı kopartmamaya çalışıyorum. Hırslıyım, hepsini kazanmaya çalışıyorum. Tabi arada fire veriyorum. Herkese çalamazsın orada. Sıkıldığımız şeyler, neler mesela : her şarkıdan sonra ‘çok teşekkürler, sizi çok seviyorum ben, yeah!!’ ‘şimdi hep beraber söylüyoruz, işte geldim ben!!’ , mikrofonu uzatmalar falan. Bıktım ben u hikayeden. Bir kere bile teşekkür etmedim ben seyirciye. Teşekkür niye edeyim, ben yaptım hepsini. Sen mi yaptın bana bir şey. Sen bana teşekkür et! Tek bir teşekkürüm var, en son giderken, ‘geldiğiniz için teşekkürler’. Bu kadar basit. Kimseye de mikrofon uzatıp şarkımı söyletmiyorum. Onlar zaten kendi içlerinden söylüyorlar. Bazı şeyler çok doğal gelişiyor. Mesela Hayal Kahvesi’ndeki konserde tepinirken mikrofon kablom koptu. Şu anda dönen klip şarkısı ‘Görmüyorsun’u çalıyorduk, mikrofonum yok, söyleyemiyorum ve seyirci söyledi. O kendinden gelişti ve güzel bir şeydi. Ama ben kendi başıma ‘haydi arkadaşlar birlikte söylüyoruz, haydi eller havaya’ bırakalım bu işleri. Harbiden bıktım bu işlerden. Bir kere sahne her zaman seyirciden çok yüksek olmalı. Alçak sahne dizaynları yüzünden çok fazla seyirci içine giriyorsun. Onlardan biri oluyorsun. Ben onlardan biri değilim sahnedeyken. Ben onlardan başka biriyim. Benim orada yaptıklarımı başka biri kolay kolay yapamaz. Yani öyle egosal şeylerim de var. Gözükmemem lazım benim orada. Önemli. Bu işin mistikliğini korumak adına. Bu işten kaybedilen şey bu zaten. Konsere gelmeden önce aynı yerde heriflerle takılıyorsun, ‘hadi baba kolay gelsin’ diye seni sahneye yolluyorlar, şarkını söylüyorsun, aşağı iniyorsun ‘ bir bira ısmarlayayım sana’ muhabbeti! Höst lan. Ne oluyoruz. Ben seninle muhabbet etmeye gelmedim buraya. Bunlar aslında kaba tabirler, bir çok insana kaba gelebilir; ‘Ne demek, sen ne oldun, bir tarafın mı kalktı?’. Alakası yok. Bu mistik bir iş. Koruman lazım bunu. Ben seninle kanka olmaya gelmedim, tanımıyorum ben seni. Birbirimize övgü dolu şeyler söyleyip gideceğiz belki, ‘e çok güzeldi’ ‘sağ ol’ ‘sen de sağ ol’ ‘seni seviyorum’ ‘ben de seni seviyorum’ e? Tanımıyorum ki ulan seni. Bu kaba gelebiliri insanlara ama bu, o alıştıkları şeyden dolayı. Herkesi sevdiğini söyleyen insanlardan dolayı bu böyle. Her gün paparazzi söylüyorlar ve her gün Gülben Ergen herkesi sevdiğini söylüyor. Veya başka biri. Onlar o kadar alıştılar ki, ‘bunlar hepimizi seviyor. Bu da sever. Buna ne oldu ki sevmiyor şimdi?’ yok öyle bir şey, değişmek zorunda. Yine klasik bir soruyla bitirelim o zaman. Ankaralıları nasıl buldun? Bizde pek fark etmiyor. Her yerde şaşkın seyirci var bizde. En sonunda geldik Ankara’ya, biraz daha gelmesek vururlardıIncity - 8 Şubat 2006

27 Ekim 2007 Cumartesi

Öfke ve Sükunet İçimde Savaşıyor


Deniz Durukan


Öfke ve Sükunet İçimde Savaşıyor Neden sakin olmam lazım diyorsun çok mu sıkıyorsun kendini? - Evet biraz sıkıyorum. Karşılaşacağım şeylere nasıl tepki vereceğimi bilemiyorum. Öfkeyi seviyorum. böyle durumlarda telkinde bulunuyorum, sakin olmam lazım, sakin olmam lazım Nelerle karşılaşmaktan korkarsın? - Bu projeyi hayata geçirdiğim zaman kendime bir tek ana kural koydum. ortada bir yerde olmayacağım. Ya yukarıda ya aşağıda olacağım. ileride dinleyici kitlemin uçlarda olacağını düşünüyorum. ya çok sevecekler beni ya nefret edecekler. Düşüncelerinle ortaya koyduğun çalışma arasında bir çelişki var. albümünde hep kendini frenleme söz konusu uçlara savrulmamaya çalışmışsın. - O savrulma duumu belirlediğim yoldan çıkmamak adına yapıldı. korkular meselesine dönersekbenden nefret eden kesim tabi ki beni korkutuyor. ancak sevenlerimde içimi rahatlatıyor. internette hakkımda yazılanlara bakıyorum yüzde doksan beşi olumlu. ama bir tanesi kötü demişse onu unutamıyorum. kendimi kapatıyorum. cevap vermiyorum yok sayıyorum. ama görmezden gelmek te psikolojik baskıdır aslında. çelişki dediğin değişken olmamla alakalı biraz. öfke ve sakinlik içimde savaşıyor. ya Marilyn Manson? - Onun gibi olmak isterdim. ama müziğim ona benzemiyor. Şarkılarını hep aynı çizgide yorumlaman monotonluk yaratıyor. dolayısıyla o tekdüzelik dinleyiciyi karanlığa çekiyor. sanırım Manson ile aranızda duygu anlamında böyle bir benzerlik var. - Özellikle yaptım. belirli bir çizgide gidiyor. evde dinlediğim müziklerde de o çizgi var. genel olarak korku filmlerinin müziklerini dinlerim o filmlerdeki atmosferde arada kalbinin atışı tak tak diye yukarı fırlar, sonra aynı çizgiye iner. o tavrı, o düz çizgiyi çok seviyorum. zamanla ilgili bir sorunun mu var ? yarın ölecekmiş gibi davranıyorsun. - çünkü yarın ölecekmiş gibi hissedip herşeyi yapmaya çalışıyorum kendine eziyet mi ediyorsun? - biraz mazoist bir tavrım var. üzülmeyi acıyı seviyorum. yapmak istediğim tek şey var: acı çekmek çok güzeldir, tadına varın. o duygu sizi ruhen oyalasın. ama bir hafta sonra bilin ki ayağa kalkacaksınız. zamanla her şey biter. Zatan umutsuzluk ve acı yaşamda kuraldışı değildir. bir filozofun dediği gibi kuraldır. - Ruhtur bence. tadını alıp her yaşadığından bir şeyler çıkartabiliyorsan sana ruh katar. biraz da zeka işidir bu. Aseksüelliğe gidiyor gibi bir his uyandırıyorsun bende - (gülüyor) iyi teşhis. çok rahat ederdim heralde. Umay Umay ile de bunu konuşuyoruz. cinsellik çok sevdiğim bir şey değil. Estetik yok

Rock'ın Ermenice'si var mı?

Yaşadığınız topraklar üzerinde Ermeni müziği v Ermeni Rock müziğinin yapılabilirliği üzerine soru sorabileceğimiz isimler belliydi...Belki bunu System of a Down elemanlarına da sorabilirdik ama hem mekan hem düşüünce konusunda artık birbirimizden çok uzaklardayız.Yakın zamanda çıkardığı albümüyLe dikkatleri toplayan Hayko Cepkin'in bu konuda tasarıları olduğunu duyduğumuzda hemen bulduk O'nu!.. Ermeni rock ülkemizde yapılıyor mu?Yapılıyor da haberimiz mi yok? Yapılmıyorsa neden? Yapılmıyor!..Türkiye'de yapılmıyor ama Ermenistan'da yapılıyordur!.. Ama çok sert bir müzik ortamı yok.Yine klavye soundlu bir rock çıkıyor ortaya.Bilinen Ermeni halk şarkıları çalınıyor ama rock yorumlu değiL!..Benim kafamda öyLE bir proje var.Ama küçük çaplı birşey olmayacak.Ermenice - Türkçe karışık birşeyler yapmayı düşünüyorum! Şimdi size sorularn şey şu; Ben Ermeni'yim v bir okula bir papaza gittiğimde "Ermeni müziği için ne yaptın?!" diyorlar!..Ben de "Hiçbir şey yapmadım çünkü şu anda öyLe birşey düşünmüyorum!" diyorum!.. Bunu yaparsam kendi içinde kült,davetlilerden oluşan,önemsediğim insanların seyretmesini istediğim bir proje olacak.AKM gibi bir mekanda, tiyatro v dans formatında gerçekleştireceğim!..Sahnenin bir taradında folklorik oyunlar v gelenekseL Ermeni halk kıyafetleri içinde yapılan dansların, modernleştirilmiş bir şekilde harmanı, diğer tarafta da bizim bilindik Ermeni v Türk halk türkülerinin sertleştirilmiş elektronik rock şeklinde yorumu olacak!..Tabi ki vokaL tarzı da ona göre değişecek! Özgün enstrümanlar a kullanmayı düşünüyorum!..MeseLa duduk kullanacağım!..Ritim enstrümanları olacak!..Ama tar,ud falan olmayacak; zaten bizim sesimizden duyulmaz!..[Gülüşmeler!.. ] Ben bunu bu piyasada senelerdir çalıştığım insanlarla yapmak istiyorum!..Mesela Sertap Erener kesinlikle olsun istiyorum!..Demir Demirkan olsun istiyorum!..Belki Arto Tunçboyacıyan ritimleri çalar!.Bu fikir birçok adamın suratına tokat gibi olacak!..İki kültürü rock sayesinde birleştirmek istiyorum!..Hiçbir şeyin ajitasyonunu v kalitesizliğini yansıtmasını istemediğim için çok büyük matematik gerekiyor!..Yani biraz riskli;bu yüzden zamana ihtiyacım var!.. Sormadan edemeyeceğim;Kiliseden falan herhangi bir yasak var mı? Aslında birçok yasak var!..Kişi olarak yasaklar var!..BöyLe birşeyi yapmam çok tepki toplayabilir.Ben 9 sene kilise korasunda okumama rağmen birçok zaman inançlı gitmedim!..Sonra bu problem olmaya başladı!..Benim de şekiL bozulmaya başladı zamanla!..Saçlar uzuyordu, çiçzmeler giyiyorduk v kilise ortamına pek uygun bir adam olmamaya başladım!..Sonra "Sen biraz uzaklaş!.." durumu oldu!..O kadar emek verdim!..Üye olmama rağmen benim gibi birçok arkadaşımın da düğün törenlerinde okumama durumu oldu!..Bu bizm fikirlerimize ters!..Kimi kimden koparıyorsun?!Ama dediğim gibi kültürümü seviyorum ama inanç seviyem sıfırlarda!.. Peki System of a Down hakkında? Müzik açısından adamlar çok iyi,süper dersin ama mantalite olarak çok ters!..Çok ağırlar!..Onlar Amerika'da kendi ortamlarında huşu içinde yaşarken buraya müdahale etmelerini doğru bulmuyorum!..Burada müziğin evrenseL olduğu ortaya çıkıyor!..Bir adamın müziğini çok seversin ama karakterini sevmek zorunda değilsin!..Ama çok iyi müzik yapıyorlar!..Yüxexes - Mayıs 2006

HAYKO MANİA


Müziğe bulaştığın, ilk bulaştığın zamanlardan şu ana kadar ki hikayen nedir? Hikayem aslında tamamen babamın bana aldığı orgla başlıyor. Bir çocuk için güzeldi, büyük bir orgdu. Ama dedem evde akordeon çalardı., akordeonistti. Tuşlu çalgıya yakındın o yüzden. Dedemin o zamana kadar çaldığı her şeyi kulaktan dolma orga çalmaya başladım. Sonra aile bi şekilde bizi eğitimine yolladı. Sonra orta bir de okul korosu kuruldu ama o bildiğimiz saçma sapan kul korolarından değildi. Kiliseye dahil ettiler. O kilise korosu zamanla büyüdü bu bildiğimiz, dört sesli, batı müziği seslendiren bir koro haline geldi. Aynı zamanda AKM’de konserler vermeye başladık. Bu dokuz sene sürdü. Süreç içinde ben bu işin eğitimini alma arzusundaydım. Kilise korosunu çok seviyordum. Açıkcası ben şu duyguyla gittim; ben çocukken de kiliseyi sevmezdim, hoca ısrar etti, sonra beş dakika gideriz sonra ben ‘ ya kusura bakma hoca ya gelemeyeceğim’ falan deyip kaçacaktım. Ama müziği sevdim. Orayı bırakma sebepleri de bu çünkü ben inançsız olarak gidiyordum oraya. Sadece müziğe inanan biri olarak. Ve bu oradaki belli kültüre sahip insanlara yeterli gelmiyordu. Şeklimizde bozulmaya, kiliseye uygun olmamaya başlayınca ben de bıraktım. Daha gençtim, kaprislerim vardı, melankoliktim, egolarım vardı, Ekşi Sözlük yazarıydım(gülüşmeler) Ama eğitimini alayım dedim çünkü bir sürü insanın yan yana gelip dört sesi birleştirip şahane bir ses çıkartması kadar güzel bir şey yok gibi geliyordu. Mimar Sinan’a gittim, iki sene orada takıldım. Tabi orada da aynı hikayeler var. klişeleşmiş hocalar, kalıplar, şeklinin onlara çok uygun olmaması. Ama tabi yine de her zaman kumaş pantolon giyen, kösele ayakkabılı, gömlek giyen, saçlarını her zaman inek yalamış gibi geriye tarayan biriydim. Ama dövmelerim vardı onları ne yapayım, hamur yapıştıracak değildim üstüne. Sonra altı sene boyunca okuyup ne yapacağımı düşündüm ve bıraktım. Sonra Timur Selçuk’un öğrencisi oldum. Adamı hiç sevmezdim, ama tanışınca taptım. Mükemmel biriymiş. Tanıdığım en sağlam müzik bilgisine sahip adamlardan biri. Odan çok şey öğrendim. Armoni, solfej adına, şan adına. O da iki sene devam etti, korosuna dahildim, konserler verdik. Sonra bitti o , kendimi boşlukta hissettim. Elimde meslek yok. Yaptığım tek şey müzik. Ama eğitim yok. Eğitimi sevmiyorum bu arada ama müziğin eğitimini seviyorum. Yani bir şeyi seviyorsan onun disiplinini almak istersin. Akademi İstanbul’a gittim dedim ki okula girmek istiyorum. Bana dediler ki sınavlarımız bitti, bir aydır okul açık. Fark etmez dedim, sınavlara girmek istiyorum. Sonra müdüre çıkıp anlattım. Sonra bana açıktan sınav yaptılar bütün hocalar. Hepsinden geçtim sınavların. Sonraları ailemle tartışıp ayrı eve taşındım. Maddi sorunlar çıktı tabi. Moğollar ile turnelere gitmeye başladım teknisyenleri olarak. Çok şey öğrendim, açıkçası işin hamallığından geçiyor. Sonra bazı sebeplerden dolayı ailemin evine döndüm. Müziğe devam edip odama kapandım. Oda fonksiyonu da ondan sonra başlıyor zaten. Moğollar döneminde Öztürk ile tanıştım. İşte remiksler yapmaya başladım yavaş yavaş, Aylin Aslım’a remisk yaptım dört tane. Aylin tanışmak istedi sonra, tanıştık. Sonra sen sahnede çalabiliyo musun, dedi bana, hiç unutmam o lafı. Bilmem çalarım herhalde dedim. Öyle numaraları severim, provada sakin çaldım ama konserde koyarım ben bu alete, diye çalınca (gülüşmeler) sen hep çalsana durumu oldu. Tamam dedim ben de , çalabiliyor muşum. Sonra düzenlemeler yapmaya başladım. Alet edevat oldu, artık odam kayıt yapılabilir ve aynı zamanda yatılabilir(gülüşmeler) bir yer olmaya başladı. ve sonra albüm süreci oluştu. Yaptığım şarkılar dinlenilebilir bir hal aldı. Ve yaşımın da ilerlediğini fark ettim ve o ana kadar ben yol almadım insanların yol almasına yardımcı oldum. Albümde Türk yerel ezgilerine rastlıyoruz. Bu kendiliğinden mi gelişti yoksa kafanda böyle bir konsept mi vardı? Hayır, yoktu! Ben ağıt kültürünü seviyorum. Çocukluğum hep öyle geçti, rock müzikle bile sonra tanıştım. Metallica’nın Nothing Else Matters’ını dahi bilmeyen biriydim. Benim eniştelerim vardı. Aile toplantılarında gazel omurlardı. Büyük masada kimse konuşmazdı. Çaldığım ensturmanla da ilgili. Mesela gitarı çok seviyorum, gitarist olsaydım çok daha başka bi müziğim olurdu. Daha sert olabilirdi. Ama klavye çalıyorum. Daha elektronikti. Rock topluluklarında çalınca, gitaristin yaptıklarını ben klavyede yapmayı öğrendim. Aslında ben vokal yapmayı hiç düşünmedim şarkılarıma. Zamanla şarkılarıma konuşmaya başladım. Ve baktım şarkılar bir şeyler anlatmaya başladı. tabi önceden çok geri zekalı sözler yazıyordum. Klasik müzik eğitimin ve eğilimin var. rock müziğini de geç keşfetmişsin, yine de kendini sözlerle ifade etmeyi seçtin. Sözler kendiliğinden geldi. Bir anda oldu. Benim ilk yaptığım besteler ağıt kültürlü besteler oldu. Üstüne batı vokali bir şey yaptığımda, kendimi dinlerken beğenmiyordum. Benim müziğimi Norveç müziği olarak tanımlayanlar var mesela. Alt yapılara bakıldığında, bir müzisyen benim müziğimi çıkartmakta zorlanabilir. Garip akorlar var. Vokal için ‘Düşsel Vokal’ diyorlar … Yok öyle bir şey (gülüşmeler) .. biz çok güldük ona. Basın bültenleri komiktir. Şarkı sözlerinde Türk Halk Edebiyatı’ndan izler var sanki .. Hayır öyle bir şey yok. Benim kitap kültürüm sıfır zaten. Hayatın boyunca toplum denilen kurumla ilişkilerin nasıl oldu? Sanırım pek iyi olmadı. Benim etrafımda hep müzisyen çevresi oldu. Benim toplumum oydu. Arkadaş çevrem çok kalabalıktır. Bir sürü yerde bir sürü insan tanırım. Ama tanıdığım insanlar toplumdaki insanlar değil. Kendimize ait bir koloni etrafında dolaştığımız için aslında toplumda değiliz. Beyoğlu’na girdiğim zaman da mesela o topluma ait saymıyorum kendimi çünkü. Mesela ben kendime çok normalmişim gibi geliyor. Ama bana şey garip gelir mesela, hiç bu taraklarda bezi olmayan insanlarla göz göze geldiğinde, onlar her şeye eleştirel bakabiliyorlar. İşte aslında bahsettiğimiz toplum onlar. O zaman bir şaşkınlık oluyor, ya nasıl algılayamazsın durumu oluyor da sonradan diyorsun ki, ya adam o değil. Adam bizim çevremizden değil. O, standartları yaşayan bir herif. Bu yüzden çatışıyorsun onunla. Ama aram iyiymiş gibi geliyor. Ben onları görmemeyi öğrendim. Yoklarmış gibi bakıyorum. Ütopyaların var mıydı? Sanatın dünyayı değiştirebileceğine inanıyor musun? İnanıyordum. Ama şu an inanmıyorum. Çünkü bence televizyon devresi o duyguyu bitirdi. Hani bu Live 8 falan hepsi yalan. Yapılan hiçbir şeyin doğruluğuna inanmıyorum. Neden inanmıyorum, mesela, deprem sonrası sırf haber olsun diye, sokakta insanlar kaldı. İnsanlar evsiz diyip onlarla röportaj yapma kültürü sanırım onları bizim kafamızda; orada ‘öyle’ insanlar ‘öyle’ yaşıyorlar durumuna soktu. Artık o duygu ne zaman açığa çıkıyor, bizim başımıza geldiği zaman. Mesela Live 8’de o açıdan baktığın zaman o milyonların buluşması sadece müzikal bir buluşma. Belki konser verenler o duyguyu vermek için oradaydılar ama seyircinin o ruhu aldığına inanmıyorum. Bir şeyleri yaparken değiştirebileceğime inanarak yapıyorum ama değişeceğine inanmıyorum. Dünyanın müzikal tarihi içinde en çok hangi dönemde yaşamak isterdin? Glam zamanını yaşamak isterdim. Saçları kabartıp çıkıp şov yapmak isterdim. Sex, drugs & rock’N’roll … İşin seks kısmında olur muydum bilmiyorum. Ç ok ünlüsün alkol alıyorsun, otelin koridorunda sızıyor olmak koymayacak sana. Kimse de karışmayacak. Güzel olurdu. Hayatımın soundtrack’i dediğin bir albüm var mı? Massive Attack var. 100th Window. Bu albüm çok uzun zamandır hala sıkılmadan dinlediğim tek albüm. Lost Highway(kayıt otoban) soundtrack’i bir sürü şey yaşadığım bir albüm mesela. Peki Lost Highway hakkında ne düşünüyorsun? Bomba! Taptığım bir film. Bu arada çok enteresan bir şey öğrendim. Benim imaj olarak beğendiğim, seçtiğim bütün isimler tek bir adamın kontrolü altındaymış. Görsel olarak, imaj olarak kararı hep o adam veriyormuş. Meğer ben o adamı seviyormuşum. Ben de şimdi menagement olarak başka şeyler tasarlamaya çalışıyorum. Türkiye’de hiç satmayacağına garanti verilecek işler yapmak istiyorum. Yaptığım şeyi yaşamak istiyorum. Şu anda bile agresif bulunuyorum mesela. Albümüm çok yumuşak. Mesela o ‘yarası saklı’ konserde dehşet sert, böğürülen bir şarkı oluyor. Onlar daha sahne performansımı görmeden albümüme ve klibime sert diyorlar. Geçen hafta moralim çok bozuldu. Ben kendi yapmak istediklerimi yapmak istiyorum ama insanlar engel olmak istiyorlar. Yine kendilerinin istedikleri olsun.sonra eve gittim düşündüm. İkinci klip için toplantı vardı, konuştuk, dedim yapılması gerekenlerin hiçbirisini yapmayacağım, üzgünüm. Amaç doğur satmaksa, ben iyi çalışırsam, şirket doğru çalışırsa bu ürün satar. Biz onlara gitmeyeceğiz onlar bize gelecekler. Benim böyle hırslarım var. adamın götünü yalayacağıma o benimkini yalayacak. İnatçıyım, kindarım, pisim, Ekşi Sözlük yazarıyım (gülüşmeler) Sıkı bir Marilyn Manson fanı olduğunu biliyorum. Ne ifade ediyor Manson senin için? Rahatlığı ifade ediyor. Çok rahat biri. Zaten ürünün çıkış felsefesi , var olan her şeye karşıt. Sizin bu kadar boyalı adamınız varsa iste biz de boyarız bir adamı. Orada amaç satıp satmaması değildi. İşte benim istediğimde böyle bir şey.. türkiye’deki müzik dinleyicisinin artık her şeyden bıktığını düşünüyorum. Ben ilk albümle bu bıkkınlıkları gideremem belki ama canlı performans anlamında giderebilirim. Sonra bu genişleyebilir. Popüler müzik dinleyen insanları da çalabilirim. Ben koloni falan peşindeyim. Töresel bir durum var(Tam konuşmanın burasında Smashing Pumpkins’ten Bullet with Butterfly Wings çalmaya başlıyor oturduğumuz kafede . Hayko seviniyor). Müzikten başka bir şey benim hayalim. Zor olduğunu biliyorum. Aslında zor ama tadı da burada.
.Hayko Cepkin: "10 yıl önce bu müziğin geleceği yok, aç kalacaksın diyen babam şimdi metalcileri sahiplendi. Eurovision'u bizimkiler kazandı diye seviniyor" Hayko Cepkin rock müziğinin yeni gözdesi. Ev yapımı albümü "Sakin Olmam Lazım"ı çıkaralı neredeyse bir yıl olacak. O, bu sürede rock, barok ve elektronik altyapılı müziği ve dillere destan sahne performansı ile hayran kitlesini giderek genişletti. Kral TV Müzik Ödülleri'nden eli boş dönmedi, En İyi Erkek Rock Şarkıcısı ödülünü aldı. Üçüncü klibi "Fırtınam"ı çekti. Şimdilerde ekimde vizyona girecek korku filmi "Araf"ın müziklerini yapıyor. Rock'n Coke Festivali'nde gerçekleştireceği sahne şovunu planlıyor. Cepkin "Siyah saçlarım ve yeni şarkılarım bu festivalde görücüye çıkacak" diyor. Dedeniz akordeoncu, babanız eski davulcu. Hayatınıza müzik onlar sayesinde mi girdi? Rahmetli halam da ut çalardı. Ama ailede kimse bu işi profesyonelce yapmadı. Evimizde tuşlu, büyük bir çalgı vardı: Dedemin akordeonu. Babamın bana hediye ettiği orgla dedemin çaldıklarını taklit etmeye başladım. Derken kilise korosuna girdim. Dokuz yıl koroda şarkı söyledim. Hemen hemen tüm erkek çocuklarına org alınır. Çocukların hevesi geçince de odalarındaki gardıropların üstüne kalkar o orglar. Siz nasıl vazgeçemediniz çalmaktan? Sanırım ufak yaşta beste yapmanın tadına vardım. Bir şeyler yaratmış olmak mutluluk verdi ve devamı geldi. Sonraları profesyonelleşmek gerektiğine karar verdim. Eğitimden nefret ederim ama müziğin eğitiminin alınması gerektiğine inanıyorum. "Ben sinirli adamım, dövmecilik yapamadım" Yine de okuduğunuz Mimar Sinan Konservatuvarı Opera Şan Bölümü'ne iki yıl devam edebilmişsiniz. Okulu bitirmek zordu. Bitirsem de bazı kurumların kadro sınavları altı yılda bir açılıyor. O zaman da iki kişiyi falan ancak alıyorlar. Koroya girsem üç kuruş paraya lo, looo diye bağıracaktım. Geçimimi sağlamak için evde öğrencilere piyano ve şan dersleri vermeye başlayacaktım. Böyle bir hayat istemiyordum. Bu yüzden okuldan ayrıldım. Timur Selçuk'un Çağdaş Müzik Merkezi'ne girdim. Bitince Akademi İstanbul'da bir yıl piyano eğitimi aldım. Bu dönemde barlarda DJ'lik yapıyordum. Bir de dövme ustası Ruhsel'in yanında çalışıyordum. Çalışıyordum derken... Siz de dövme yapıyor muydunuz? Yok yapamadım. Sinirli adamım ben. Usta makineyi bir kere verdi, baktı sinirden ellerim, kollarım titriyor. "Bırak makineyi, sen sterilizasyona devam et" dedi. Ruhsel'in yanında küçük çekirge olarak dört-beş yıl kaldım. Dövmelerim de onun eseri. Sahnede klavye çalmaya ne zaman başladınız? 1997'de Öztürk'le Alt Kemancı'da. Ardından Ogün Sanlısoy, Aylin Aslım, Koray Candemir, Demir Demirkan'nın klavyecisi oldum. Remiksler ve albüm düzenlemeleri geldi sonra. Albüm yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Vallahi baktım yaş kemale eriyor. Demir'e, Aylin'e, Koray'a çalarken grupta en genç hep bendim. Ama aynı işe devam edersem yeni çıkan rock gruplarının içinde eski kaşar olacaktım. "Hayatımı sürdürmek için daha ne kadar klavye çalabilirim ki?" diyerek evde yaptığım kaydı EMI firmasına getirdim. "Bunlar demo. Sizden kayıt imkanı istiyorum" dedim. Ancak "Bu hali güzel" dediler ve hemen bastılar albümü. "Stüdyoya girseydim daha iyi bir albüm olurdu" gibi bir pişmanlığınız var mı?Ben değil de şirket çok pişman oldu. Şarkıların konser versiyonunu gördükten sonra "Keşke böyle bir kayıt yapsaydık" dediler. "Sakin Olmam Lazım"ı evde kaydettiğim için komşular rahatsız olmasın diye adam gibi söyleyemedim, bağıramadım, çağıramadım. İstediğim gitarlar, vokaller yok. İkinci albüm bunları ekleyince tam istediğim gibi olacak. "Ortaya karışık bir şeyler" Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? İçinde barok müziği de rock da var. Ortaya karışık bir şeyler yaptım. Klasik müzik eğitimim nedeniyle altyapı barok. Rock'çı kültürden geliyor olmamdan kelli üzerine rock eklendi. Elektronik var çünkü klavye çalıyorum. Türkiye ve Ermenistan'ın halk türküleri sayesinde albümde ağıt da var. Şarkılarımın içinde black metal kalıpları bile bulunuyor. Aileniz okulu bırakmanızdan ve barlarda çalmanızdan pek hoşnut değilmiş. Albüm çıkarmanızı nasıl karşıladılar? Hoşlarına gitti mi? Babam 10 yıl önce bu müziğin geleceği yok, aç kalacaksın diye söylenirken şimdi metalcileri, rock'çıları sahiplendi. "Eurovision'u bizimkiler kazandı" diyor. 10 yıl sonra bile olsa "Baba bak gördün mü? İstediğim gibi bir albüm yaptım ve tuttu" diyebilmek güzel. Babam geçenlerde konserime geldi şöyle dedi: "Oğlum çok güzel böğürüyorsun." Yeni albümünüz ne zaman çıkıyor? Şarkılar hazır. Kasımda çıkacak. Bu defa enstrümanlarla adam gibi kaydedilecek. Şirketim "Aman kendi başına bir şey yapma, bu sefer stüdyoyu ayarlıyoruz" diyor zaten. Ama yüzde 70'i yine evde hazırlanacak. "Hatunlara şarkı yaptığımda ortaya berbat şeyler çıktı" Konserinize gidenler sahnede "süper" olduğunuzdan bahsediyor. Orada kendinizi nasıl hissediyorsunuz da bu kadar havaya giriyorsunuz? Savaştaymışım gibi hissediyorum. Tüm hırsım sahnede ortaya çıkıyor. "Sakin Olmam Lazım" ilk çıktığında parçalarımı aşk şarkıları sandılar. Oysa hiçbiri değildi. Pek çok kimse onların aşk şarkısı olmadığını ancak konserlerimde anladı. Hayatımda bir kez bile bir kadına şarkı yapmadım. Birine çok tutulmadınız diye mi aşk şarkısı çıkmadı sizden? Yok, ondan değil. Hatun üzerinden yola çıkıp şarkı yapmaya çalıştığım zaman ortaya berbat şeyler çıktı. İlk bestelerim genelde böyleydi. Kötü ve samimiyetsiz. Sonra baktım ki aslında sorun bende. Kendime söylemem gerekenleri şarkı yaptım. "Saçlarım siyah olacak" Cepkin "Yeni albümün konsepti korku üzerine. Saçlarımı da konsepte uygun olarak siyaha dönüştüreceğim. Ve uzatacağım" diyor.
'Yıllar sonra arayıp senden röportaj isteyeceğim hiç aklıma gelmezdi' diye arıyorum Hayko Cepkin'i. Aslında bir an düşünüyorum da daha lise yıllarında Hayko, özelliklerini yansıtıyordu. Özel günlerde ve sonunda da mezuniyet programımızı tamamen Hayko hazırladı. Skeçleri yazdı, rolleri dağıttı, hem oynadı hem yönetti... Hatta Bülent Ersoy taklidi vardı ki, müdür yardımcısının salonu terk etmesine neden oldu. Boş derslerde 40 küsür kişilik sınıf, öğretmen varken bile hiç bu kadar sessiz ve kürsüde oturanı bu kadar dikkatli dinlememişti, çünkü o arada Hayko, cüzdanında sakladığı ve minik kağıtların üzerine not aldığı fıkraları art arda anlatıyordu. Okul bitti. Herkes bir yol çizdi. Hayko tiyatrocu olmak istiyordu. Ders aldı, konservatuara girmeye çalıştı ama bir türlü işlerini rayına oturtamıyordu. Ne zaman Beyoğlu'na gitsem onu bulabileceğim mekana uğruyor, hatırını soruyordum. O bizim sınıfın komiği, sanata meyillisiydi. Hayko Cepkin şimdi yıllar süren çalışmasının meyvesini aldı ve 'Sakin Olmam Lazım' adını verdiği ilk albümünü çıkarttı. Hayko Cepkin, klavyeci olarak müzik piyasasına girdi. Bu albüme kadar dokuz yıllık bir çabasının olduğunu anlatıyor: 'Önce okumaya çalıştım ama hepsi yarım yamalak oldu. Timur Selçuk'tan iki yıl, Academy İstanbul'da da bir yıl piyano eğitimi aldım. Mimar Sinan'da dışarıdan şan eğitimi aldım ama öğrencisi olamadım. Academy İstanbul'a gidip gelirken barda çalışıyordum. Öztürk ve arkadaşlarıyla karşılaştım. Klavyeci olarak çalışmaya başladım. Rahatsız bir adam olduğum için sahnede de fark ediliyordum. Bu da tekliflerin gelmesine neden oldu. Ogün Sanlısoy ile çalışmaya başladım. Aylin Aslım, Koray Candemir, Demir Demirkan derken düzenleme yapmaya başladım. Murathan Mungan'ın Sözvermiş Şarkılar albümünde Yeni Türkü'nün 'Kimdi Giden' parçasının düzenlemesini yaptım. Bir yandan da kendi albümüm için çalışmaya başlamıştım. Albüm için iki şirkete gittim. Biri EMI'dı. CD bıraktım, akşamüzeri Hakan Kurşun aradı.' Albüm, parçalar hazır olduğundan iki hafta içinde basılmış. SÖZLERİM BİR KADINA AİT DEĞİL Hayko Cepkin, albümünün yazlık olmadığını söylüyor. 'Hava karanlık olacak, yağmur olacak. İnsanlar 'offf' diyecek. O zaman kendilerinden bir sürü şey bulabilirler. İnsanlar çiçekler açarken, bikini giyinmiş kızlara bakarken şarkılarımı dinlemek istemeyebilir. Ben de genelde kışın üretiyorum. Odam da karanlık. Eylülden sonra ikinci klip çekilirse beni daha yakından tanıyacak insanlar...' Albümdeki karamsarlığın nereden kaynaklandığını öğrenmek istiyorum. Çünkü aslında neşeli ve eğlenceli biri. 'Hayatım boyunca tırmalayarak çalıştım. Onun için, çalışan kazanır mantığını biliyorum. Müziğin ameleliğini de yaptım. Para kazanmam gereken dönemler oldu. Okulları da bu yüzden aksattım. Piyano eğitimini alırken bir yandan da Moğolların turnesine giderek sahne teknisyenliklerini yapıyordum. Evet, Hayko neşeli bir herif. Ama odasına kapandığında saklananlar ortaya çıkıyor. Bu, neşeli görünen insanlarda olan bir durum. Kemal Sunal gibi. Komik filmlerin yıldızı ama son derece ciddi biri...' Hayko Cepkin'in şarkı sözleri yaşadığı bir duyguyu anlatmıyor. Hatta bir kadına da ait değil. Hepsi bir gün başına gelebilir düşüncesiyle yazılmış. Müzik tarzını belli bir kalıba oturtmayan Cepkin, klavye çalarak bestelerini yaptığı için farklı bir sound yakaladığını anlatıyor. Cepkin, 'Farklılık, klavyeyi gitar mantığıyla çalmamdan kaynaklanıyor. Albümlerdeki kayıtlar canlı değil. Gitar sesleri de klavyeden çıkıyor. Neticede elektronik bir müzik. İçinde rock öğeleri var. Vokal olarak arabesk tadı var. Ozansal sözler var' diyor. SAHNEDE VAHŞİ OLUYORUM Hayko Cepkin ile ilk kez albüm kapağında karşılaşanlar merakla karışık şaşkınlık yaşayabilir. Yüzü renklendirilmiş maske tadında bir kapak. Kendi tabiriyle 'vahşi'lik söz konusu. Müzikle beraber değiştiğini söyleyen Cepkin, bu değişimi en çok da sahnede yaşıyor. Sahne ona göre kutsal bir yer ve ulaşılmaz olması gerekiyor. Hayko Cepkin, 'O enerjiyi vermek lazım. Sahne sanatları vardır. Görselliği sunmak zorundasın. Seyircinin gözünün içine bakacaksın. Bulunduğun sahnenin sesinin oturması gerekiyor. Işık, ses ve görsellik birleştiğinde ulaşılmaz bir yerde olduğun ortaya çıkar. Klavyeyi benim gibi çalan yoktur. Gaza gelip, bir tane daha klavye alacak param olmadığı halde klavyeyi sahneden atan sonra da oturup leyimleyen bir adamım' diyor. Cepkin'in sahneyi bu şekilde yaşaması birlikte çalıştığı sanatçıları da olumlu etkiliyor, 'Şimdiye kadar memnuniyetsiz biri olmadı. İlginin bir kişiye odaklanması değil. Davulcu ne yapıyor insanların görmesi lazım. Dört kişi bir oyun oynuyor ve herkesin önde olması gerekiyor' diye anlatıyor.
Bikinili kızlara bakarken dinlenecek şarkılar değil benim söylediklerim... Dalida Özatay

Akşam
Saçdaki lezzet Bu ne biçim başlık demeyin. Tamburî Cemil Bey'e bir garip gönderme. Tantuni virtüözü Mehmet Karacan'ı böyle ifade edebildim. Tantuniyi en iyi yapan anlamında. Nedeni de şu: Hayko Cepkin'le öyle pek de tantuni yenmeyecek bir saatte (öğlen 12) Emine Ana Tantunicisir17;ne oturduk, laflamaya başladık. Garson geldi, sipariş verdik. Bu arada ben Mehmet Usta'yı sordum. Garson "Gitti," dedi. "Nereye," dedim, "tatile mi?" "Mehmet Usta öldü," dedi. Başımız sağ olsun, İstanbul bir rengini daha yitirdi. Ayrıntıları atlıyorum, köşe benim değil mi, bu röportajı tantuniyi Mersin'den İstanbul'a getiren Mehmet Karacan'a adıyorum.Hayko Cepkin yaptığı müziği şöyle tanımlıyor: "Aslında albüm direkt arabeskin yandan yemişi, rock müziği de sıyırtmış ama elektronik altyapıdan da emmiş bir tür." Haddim olmayarak bu cümleyi şöyle çevirmek istiyorum: Hayko'nun vokalinde de şarkı sözlerinde de arabeskten esintiler var. Aslında bu onun albümü hazırlarken amaçladığı bir şey değil. O duygularını ifade etti, dinleyicileri bu ifadede arabesk tatlar buldu: Bu bir. Rock müziğin duygu atmosferi albümün geneline hakim. Biraz karanlık ve uçurumlu bir coğrafya; ama merak etmeyin Hayko yolu kestirebiliyor. Peşine takılırsanız torunlarınıza anlatacağınız bir maceranız olur: Bu iki. Kendisi aslen klavyeci. Elektronik altyapılı bir müzisyen, diyelim. Akustik öğeleri pek kullanmıyor; ama elektronik altyapı konusunda bir virtüöz. Yani işini iyi yapıyor: Bu da üç. Buyrun Hayko Cepkin'le sohbete...Sedat imza: Benim bu köşenin ana fikri alelade yerlerin de gayet haber konusu olabileceği... Ne diyorsun buna dair?Hayko Cepkin: Gayet doğru bir açılım. Böyle yerlerden milyonlar yemek yiyor. Ama şöyle bir handikap var: Böyle yerlerde röportaj yapınca 'Aa bak işte ünlü ama halkın içindeyim mesajı vermeye çalışıyor' denebilir. Benim için çok geçerli değil, ben Beyoğlu tayfasındanım, beni bilirler. Lüks yerlerde biraz kokoş takımı olduğu için kalabalık da olsa pek dikkat etmezler. Öyle kendi ayarınca konuşur, röportajını yaparsın. Sedat İmza: Röportaj için değil, daha çok oraları konu alan yazı ya da haberler için sormuştum...Hayko Cepkin: O da ayrı tabii...Sedat İmza: Bence çok anlamlı bir cevap oldu. Neyse, senin albümün yapılış hikayesi bence çok orijinal. Yani eve kapanmışsın, albümü kaydetmişsin, müzik şirketine götürmüşsün, akşamına kabul etmişler. Attığın taş yerini bulmuş.Hayko Cepkin: Dediğin gibi oldu ama bir altyapısı var. On yıldır bu piyasanın içindeydim. Moğollar'la, Aylin Aslım'la, Ogün Sanlısoy'la çalıştım. Evdeki kaydı albüm olarak değil demo olarak yapmıştım. EMİ demoyu verdiğimin akşamında aradı beni. Demo konusunda müzik şirketlerinin standartları yükseldi artık. Çünkü evde akustik gitarla demo hazırlayanlar bile artık parçalarını tümüyle hazırlamış olarak veriyorlar şirketlere. Bana çok orijinal demolar geliyor mesela, aşağıdan çok güçlü bir hareket var, yeni nesil gümbür gümbür geliyor.Sedat İmza: Senin albümün hikayesi zaten başlı başına ibretlik, biraz anlatsana...Hayko Cepkin: Aylin Aslım'la turne dönemleriydi, konserden sonra evde düzeneği kurup kendi kayıtlarımı yapıyordum, gayet amatörce. Beş senelik mevzu o kayıtlar; hatta mesele oldu: Albümde başka, konserde başka sound var diye. Çünkü albümde daha alttan, fazla patlamayan bir sound var, konserlerde gümbür gümbür... Niye böyle dediler, çok basit bir mesele: Aslında evde kayıt yaptığım için komşuları düşünerek çıldıramadım haliyle!Sedat İmza: Nasıl tepkiler aldın, istediğin yere ulaştı mı albüm?Hayko Cepkin: Albüm çıkalı bir yıl oldu. İlk kliple birlikte şöyle bir durum ortaya çıkmıştı: Bakıyorlar klipte kendini yırtan bir adam var. Şarkıya bakıyorlar gayet uslu. Çünkü evde değil stüdyoda kaydetsem çok farklı olacak. Konserlerde gördüler ki albümdeki soundun beş katı sert bir vokal ve sound var. Bu anlamda yeni oturuyor.ARAP ANADOLU KARIŞIMITantuni Mersin'le özdeşleşmiş. Oraya da Urfa üzerinden Ortadoğu'dan gelme: Arap Anadolu karışımı bir lezzet diyelim. Orijinali kuzu ciğeri ve iç yağıyla yapılıyor: Odun közü hararetinde ters çevrilmiş sacın üzerinde... İstanbul versiyonu süt danası ve ayçiçek yağında suyla yumuşatılıyor. Afiyet olsun.Hit şarkım yok hiç de olmayacakSedat İmza: Müzik piyasasında güya dinleyicinin isteklerine göre yapılmış albümler var; bir de seninki gibi müzisyenin kendini ifade ettiği albümler...Hayko Cepkin: Benim albümde hit parça olmadığı söylendi. Hit parçaların matematiği var, temel notalar 'la sol fa mi' şeklinde. Merdiven akor deniyor buna, yerse. Ben bunu uygulamıyorum, derdim farklı çünkü. Sedat imza: Başka nasıl işlerin altında imzanı göreceğiz?Hayko Cepkin: Murathan Mungan'ın 'Söz Vermiş Şarkılar'ında düzenlemelerim var. Müslüm Gürses'in son albümünde hakeza. Onno Tunç anısına bir albüm yapıyor kardeşi Arto Tunçboyacıyan. Oraya katkılarım oldu. 'Araf' diye bir gerilim filmine müzik yapıyorum, kasımda vizyonda. Yeni albümün adı 'Tanışma Bitti' olacak büyük ihtimalle. 8 Temmuz'da Parkorman'da konserim var. 16 Temmuz'da Edremit'teyim.BİR KİŞİ EKSİKTİKTantuniyi, İstanbul'da en iyi yapan yerlerden birinde yedik. Ama Mehmet Usta'sız... Adres: Emine Ana Tantunicisi -Beyoğlu

Yeni albümünün piyasaya çıkması için gün sayan Hayko Cepkin, bu haftadan itibaren MTV Europe’da, Alternative Nation programında tüm Avrupa’ya adını duyuracak। İlk albümün üzerinden iki yıl geçtiğini ve artık kendini tamamen ifade edebileceğini söyleyen Hayko "Tanışma Bitti" diyor.Bilmeyenler için hemen anlatmak gerek -ki okuyucularımız arasında sanmıyorum ki Hayko Cepkin'i bir kere dinlemeyen bir insan olsun- hikaye dünyanın gaz ve toz bulutu olduğu zamanlarda başlıyor. Her ailenin evladına yaptığı ilk numara olarak oğullarına bir org alıveriyorlar. Hem de Casio GT647 hit klavye. Dededen akordeon çalma tekniklerini de kapıp, tuşlu çalgı kullanmaya yatkın olduğunu görüyor. Ondan sonra kilise korosunda hammend ile tanışıyor Hayko. Sesi kendisini daha da etkiliyor. Eğitimini almaya karar veriyor, operaya giriyor, iki sene ancak devam edebiliyor.Sonrasında ise Timur Selçuk, Akademi İstanbul Piyano dersleri derken kendisine küçük bir kayıt ortamı kuruyor, sırf öğrenmediği bir şey kalmasın diye. İlk albümü "Sakin Olmam Lazım"ı evinde sessiz sedasız kaydediyor. Sessiz sedasız diyorum, evindeki küçük odanın altında üstünde oturan insanlar brutal vokalleri kaldıramaz diye tın tın söylüyor şarkılarını. Bakıyorsunuz ki konserleri paldır küldür, öfkesi damarlarınıza işleyiveriyor.Şimdilerde ise iki heyecan birden var bünyesinde. İlki 2 yıl aradan sonra çıkaracağı ikinci albümü "Tanışma Bitti", diğeri ise MTV Europe'da yayınlanan Alternative Nation programında tüm Avrupa'nın kendisini tanıyacak olması.-Ünlü isimlerin albümlerinde ve konserlerinde adınız var. Ayrıca "Alt Geçit" isimli grubunuzla katıldığınız Roxy Müzik Günleri macerası...Demir Demirkan ve Aylin Aslım'ın albüm projelerinde ve sonrasında sahne performanslarında onlarla birlikte çaldığım doğrudur. "Alt Geçit" beste grubuydu. Davulcumuz Burak Gürpınar'dı, daha Kurban albüm aşamasıydı, bir de hâlâ gitarları çalan Umut vardı grupta. Bize Upflex derlerdi; hani var ya böyle karın kası çalıştıran üçgen bir alet... 1996 yılında çok sert çalıyoruz diye kovulduk bardan. Onun dışında da hiç grupta çalmadım.- Tek başınıza yolunuza devam ediyorsunuz ve açıkça görülüyor ki kontrolün elinizde olmasından hoşlanıyorsunuz...Evet. Yapmak istediğim şeyler var. Mesela çok hayalperestim. Düşün; bir hayalim var ve içinde bir ova var. Sana ovayı anlatırım, senin kafanda başka bir ova canlanır ama hikayenin sonucu aynı ortak noktadadır. Aynısına çok yakınını düşünebilirsin belki ama aynısını algılayamazsın. Sana ne anlatırsam anlatayım, benim anlattığım gibi olmayacağı için acizlik gibi geldi. Bir prodüktöre derdini anlatmak ve istediğini alamamak, aynı şekilde eğitimsiz ve cahil olduğun için "Ya abi buraya böyle bir şey istiyorum ama adını bilmiyorum" demek acizlik! Böyle bir durumda kalmamak için kendimi eğittim. Artık bir şey istediğimde sonucu çat diye alıyorum. Kendimle kalmayı daha çok seviyorum. Benim istediğim gibi bas line'ları yazılsın, benim istediğim gibi gitar tonları çalınsın. Sonuçta benim bestelerim, benim sözlerim, benim hikayem, benim projem... Ben ne istediğimi daha iyi bilince paylaşma kısmı rahat oluyor.- Yola çıkarken kaç besteniz hazırdı?İlk albüm şarkıları dışında ikinci ve hatta üçüncü albümün materyalleri bile hazırdı elimde. İkinci albüme onlardan iki şarkı girdi. Onun dışındakiler 0 km. oldu. Kafam değişti çünkü. Kafamda bir hikaye oluşturdum ve hikayenin konusu da korku oldu. Dosyada duran hiçbir parça da buna uymuyordu. Temaya uygun çalmayı sevdiğim armoniler vardı. Diğer parçaları sildim. Mesela üçüncü albüm materyalleri yok elimde. Başka bir tema bulduğum zaman ona da yazmaya başlayacağım.- Korku, stilinize çok uygun bir seçim olmuş...Zaten müzikte neşe kültürüm yoktur. Genel olarak barok şeyler yazarım, klasik müzik dinler, Bach severim. Bu tema dikte sistemi ile birleşerek anlatmak istediklerimi daha rahat söyletme ve algılatma şansı tanıdı. "Artık uyanmalısın, çok garip bir dünya, uyan artık" demekle "uyan" demek arasında fark var. Gözlerin içine bakmak ve korku vermek daha anlaşılır geliyor. Yaptığım işe inanıyorum.- Yeni albüm "Tanışma Bitti" ile biz ne zaman tanışacağız?Yeni albüm nisan sonu ya da gecikirse Mayıs'ın 10'una kadar çıkmış olur. Aksilikler ve konserler oluyor. Bir günün kaybı demek 1-2 parçanın mix’inin gecikmesi demek. Albümün prodüktörü de benim. Bahsettiğimiz "bencillik" işte... İlk albümde eksik olan canlı davul ve adam gibi vokal sorununu artık stüdyoda aştık. İkinci albümde belki o tırnaklar daha da uzayacak ve daha derin tırmalayacağım. Belki ama sabretmem gerekiyor, "Sakin Olmam Lazım".- Rock müzik camiası dinleyicisinden sanatçısına daha bilgili ve daha ağırbaşlı değil midir, ailelere bu mu anlatılamıyor?Hep iddia ettiğim konu şu; bizim piyasamız daha popüler olup daha çok tanındığı zaman, insanlar bugüne kadar seyrettiklerinin ne kadar çamurun içerisinde dolaştığını anlayacak. Toplum saçı rengarenk, küpeli, dövmeli diye "tüü tipe bak" dediği adamların düşünceye dayalı yaşadığını anlayacak ve inandıkları her şey yıkılacak. Çünkü bizim fiks imajımız "tü kaka pis, ay tipe bak"... Ama özüne baktığınız zaman biz üreten kısımdayız. Üretmek için zaman harcamak zorundasın. Diğer tarafta bir yorumculuk kültürü var zaten. Paran varsa o besteyi satın alırsın, okursun. Bu konuda bizler daha fazla üzerine düşünüyor, araştırıyor ve üretiyoruz. Demek ki bu güne kadar bildikleri şeyler yanlış...

Hürriyet - Kelebek


1978 Istanbul dogumlu. Liseden sonra iki sene Mimar Sinan'da san egitimi aldi. Iki sene Timur Selçuk Çagdas Müzik Merkezi'nde san, solfej ve armoni dersleri aldi. Bir sene Akademi Istanbul'da piano egitimi gördükten sonra profesyonel müzik yasantisina 1997 yilinda klavyeci olarak basladi.Sirasiyla Öztürk, Ogün Sanlisoy, Aylin Aslim, Koray Candemir ve Demir Demirkan gibi isimlerle sahneyi paylasti. Çalistigi isimlerin bazilarinin albümlerinde de düzenlemeci kimligiyle yer aldi. En son Murathan Mongan'in Söz Vermis Sarkilar adli albümünde Aylin Aslim'in seslendirdigi Kimdi Giden adli bir Yeni Türkü bestesi olan parçayi düzenledi.Bu sirada evinde odasinda kaydettigi bestelerini hayata geçirme karari aldi. EMI ile anlasan Hayko Cepkin, Mayis ayinda "Sakin Olmam Lazim" adli albümüyle alternatif müzik piyasasindaki yerini aldi.Albüm sonrasi verdigi konserlerle Türkiye müzik camiasinda ismi “en iyi sahne performansina sahip sanatçilardan biri” seklinde anilmaya baslandi.

Tanisma Bitti;1. Kaos intro 2. Kaos 3. Bertaraf Et 4. 777 intro 5. 777 6. Yanliz Kalsin intro 7. Yalniz Kalsin 8. SIKI Tutun intro 9. SIKI Tutun 10. Sonra Görüselim 11. Siren 12. Ölüyorum 13. Bilmezsin 14. Melekler intro 15. Melekler 16. Bonus