18 Temmuz 2008 Cuma

Billboard Temmuz '08 " Müziği Ayakta Tutanlar" [ Sinan Yener ]






[B][I][U]Müziği Ayakta Tutanlar[/U][/I][/B]

...

[B]Neden menajerlik?
Menajerlik, planlayarak ulaştığım bir kariyer noktası değil. Ortağım Suat Ok'un beni Hayko Cepkin'le tanıştırmasından sonra başladığım bir yolculuk, açıkcası. Aslında müzikle tanışmam gitarist olmamla başladı. Sonra tonmaister olarak devam ettim. Uzunca bir süre menajerliğinin yanında Hayko Cepkin'in canlı müzik tonmaisterliğini de yürüttüm.
[COLOR=red][B]Keşke![/B][/COLOR]
Menajer denince akla gelen tek şey, elinde telefonu ile sanatçısına konser bağlayan kişi. Aslında yurtdışındaki örneklerinede baktığımızda menajerin görev tanımı bu kavramın çok ötesinde. Bir diğer olumsuzluk,ülkemizde müzik sektöründeki altyapı eksikliği. Sürekli seyahat ediyor olmak ve telefonla iş kovalamak da düzenli bir hayat kurabilmeyi zorlaştırıyor. Ayrıca, sanatçınız ile görüşmek amacıyla gece yarısı ısrarla telefonunuzu çaldıran hayranlarda olabiliyor, maalesef.
[COLOR=red][B]Bu mesleği seçeceklere tüyo:[/B][/COLOR]
Öncelikle doğru sanatçıyı seç. Ona inan, hayallerini ve hedeflerini doğru algıla. Onunla dost ol. Güvenini kazan ve bunu asla kaybetme . Sabırlı ve pozitif ol. Gerisi çok çalışarak zaten gelecektir. Yukarıda yazılanlardan biri eksikse boşa kürek çekiyorsun, demektir.
[COLOR=red][B]Anı:[/B][/COLOR]
Bir Eskişehir konseri öncesi ortağım Suat Ok'un telefonuna şöyle bir mesaj gelmişti, " Suat Bey merhaba, sizden önemli bir ricam olacak. Yarın akşam Eskişehir'de gerçekleşecek olan Hayko Cepkin konserinde kız arkadaşım olacak. Ben Bursa'da olacağım için konsere katılamayacağım. Hayko Cepkin konser esnasında bir parçasını 'Bursa'dan Selim'in Melis'e hediyesi' diyerek söylerse çok mutlu olurum..." Bu arkadaşı yaratıcı cesaretinden dolayı çok takdir etmiştik o zaman, hâlâ da ediyoruz.
...


Röpörtajın başında Hayko Cepkin'in stüdyoda otururken (yandan) bir fotoğrafı bulunmaktadır.



Ayrıca "Bu Ay Gidilmesi Gereken 6 Etkinlik" Bölümünde Zephyr Rock Fest Başlığının altında Hayko Cepkin Adı geçiyor.

08.06.2008 Sabah Pazar Emo'lar Çıktı Meydana yazısında Hayko Cepkin

08.06.2008 Sabah Pazar @ Emo'lar Çıktı Meydana yazısında Hayko Cepkin

.. İstanbul'da çoğunlukla İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Lisesi civarlarında veya Kadıköy'de Rexx Sineması önünde toplanıyorlar. Geçtiğimiz perşembe akşamı Galatasaray Lisesi'nde Hayko Cepkin konseri vardı. Pek çoğu sıkı bir Hayko Cepkin hayranı olduğu için lisenin önünde toplanmışlardı. Kızların bir elinde saç spreyi, diğerinin saçlarını yerçekimine karşı koymaya zorluyordu. Bir ton sprey arasında boğulsak da, biz de konser hazırlığına dahil olduk. Daha saçları kabartılması gereken çok kişi vardı! Caddeninin ortasında gelip geçenlerin bakışları, hatta ''Film mi çekilecek burda?'' soruları arasında artık hrkes geceye hazırdı. Bu arada çoğunun yaşları 18'i geçmediği için gece gezmelerine çok da dahil olamadıklarını anlatıyorlar..

... Özellikle İstanbul'da birkaç yıldır çoğalan emo'lar dünyada 1985 yılında ortaya çıktı ve 2000'lerin başında da bir alt kültür olarak yayılmaya başladı. İlk çıkışı aynı isimli müzik türüyle oldu. Hardcore punk olarak tanımlanan bu müzik türünün sözleri, kalp kırıklığı, terk edilme, ayrılık acısıyla dolu. Ama Türk emo'lar bu müzik türünün biraz 'dinlenmesi zor' olduğu fikrinde. O yüzden Hayko Cepkin, Şebnem Ferah dinliyorlar. Emre Aydın sevenler bile var..Zaten Türk emo'ların çoğu, bu kültürün tarihi hakkında pek fikir sahibi değil. İş biraz, imaj kısmında kalmış gibi..



Yazan: Ece Koçal

(bkz. Pazar SABAH - 8 Haziran 2008, Pazar - Emo'lar çıktı meydana)

14 Temmuz 2008 Pazartesi

14 temmuz 2008 saat 17.00 HAYKO canlı yayında Müzik Hattı programında


14 Temmuz 2008 tarihinde Hayko Cepkin Dream Tv Müzik Hattı programında canlı yayın konuğu olacaktır.saat 17.00 de başlıyan programı hayfanlar olarak kaçırmayalm.istediğimiz soru ve görüşleri canlı yayında sorabiliyosunuz teşekkürler....

4.klip kaos geliyor


Hayko Cepkin


Hayko Cepkin (born March 11, 1978) is an ethnic Armenian Turkish citizen who is mostly known for the unique music he constructs which range from hard rock to melodic tunes.

Working With Other Artists
After graduating from high school, Hayko received his education in vocals at the Mimar Sinan University for two years. After that, he went on further to take courses in singing which dealt with solfège and harmony at the Timur Selçuk Modern Music Center. Next, Hayko would go on to the İstanbul Academy for a year so that he can consider his first step towards a professional music career as a keyboardist. With all the tremendous amount of knowledge Hayko carried with music, he would then go on to work and perform next to several famous Turkish artists such as Ogün Sanlısoy, Aylin Aslım, Koray Candemir and Demir Demirkan (the famous composer of Sertab Erener's Eurovision 2003 winning entry of "Every Way That I Can") respectively. Picking up knowledge as being composer along the way, Hayko contributed to the works of the artists listed above in contributing to the albums they would go on to sell. He's be known to have composed Murathan Mungan's “Söz vermiş Şarkılar” which Aylin Aslım would sing with him (Murathan) as a duet.

[edit] Forming His Own Band
In 2005, Hayko would go on to from the band which he's named after his own name, Hayko Cepkin. The band members consist of Umut Töre (guitarist), Onur Şengül (bass) and Murat Cem Ergül (drummer). This leaves Hayko himself to be the lead singer of the band. Later Onur has left the band because of his busy schedule and replaced by Poyraz Kılıç (bass).

[edit] Sakin Olmam Lazım
Many of the songs that would go on to appear in his first album are songs Hayko composed and written throughout his life. The first album was titled, “Sakin Olmam Lazım” and it contained hints of classic Turkish blends and raw angst present in his rock tracks. Some of the singles released from this album include, "Yarası Saklı", "Görmüyorsun", "Fırtınam", "Son Kez" and the infamous "Zaman Geçti". The album received lots of airplay, support and applause for the unique style as well as the lyrics.

[edit] Tanışma Bitti
On June 29th of 2007, Hayko would go on to release his second album titled, "Tanışma Bitti". The first single of this album is the song we've selected for this edition called, "Yalnız Kalsın". Already, the single has managed to quickly rise on most Turkish musical chart for the slightly different form of Hard Rock that he tackles with in this album. With all this success at hand, it comes as to no surprise that Hayko has been asked to perform at the famous annual Turkish rock music festival called, "Rock'n Coke Festival". That, along with managing to sell out at concerts throughout Turkey proves that his success in the Turkish Rock music industry is well established and is further growing with each album.










yeni klip haykonun kaos


4.Klip KAOS geliyor...

3 Temmuz 2008 Perşembe

Hayko Cepkin: Sahneyi Yakmak İstiyorum. Bir Gün Mutlaka Yapacağım Bunu.


"Şöyle düşün, biz çok sinirliyiz ve burayı yıkacağız. Tam o esnada kapıdan biri giriyor ve burayı talan ediyor. Ne yaparsın? Kendini unutup onu sakinleştirmeye çalışırsın. Benim mziğimin böyle bir etkisi var."

Hayko Cepkin son üç yılda Türkiye'de birbiri ardına ortaya çıkan "alternatif" sanatçılar arasında ayağını yere sağlam basanlardan. Nerede ne söylemesi gerektiğini biliyor. Bunu yaparken herkese yaranmak gibi bir derdi de yok. Boş konuşmamayı, iki buçuk yıl boyunca roadie'liğini yaptığını Moğollar'dan öğrenmiş. Cahit Berkay'a saygısı büyük. Karmaşık bir hayatın neticesinde bugünlere gelmiş Hayko. Müzisyen olacağım diye evden de kaçmış, Surp Agop Kilisesi'ndeki koroda da yer almış. Tüm bu karmaşıklık müziğine de yansıyor tabii ki. Tabiri caizse Hayko cenaze müziği yapıyor. Hatta kendi yorumu ile "Ölüm gibi bir müzik bu". Ama gücünü bezmişlikten ya da durağanlıktan almıyor. Aksine yaşamın ta kendisine duyulan "öfkeden" alıyor. İkinci albümü "Tanışma Bitti" elektronik, arabesk ve yer yer de metal kültürüne gönderme yapıyor.


Bir röportajında gençliğinde kilise korusunda olmanın müziğin üzerinde hayli etkisi olduğunu söylemiştin. Müziğinde de böyle mistik bir atmosfer var. Nasıl bir ortamdaydın? Ne kattı o kilise ortamı sana?
Temel olarak aslında dört ses kültürünü kattı. Ben Surp Agop Kilisesi'ndeki korodaydım. Bizim mezhebimizin kiliselerinin hayli mistik bir müziği vardır. Hiç tanımadığınız birisinin cenazesine gitseniz babanızın oğlu ölmüş gibi ağlarsınız mesela. Öyle gotik ve karanlık bir yanı da vardı.

Cenaze korolarında yer aldın mı hiç?
Yaşımız küçük olduğu için cenazede söyletmezlerdi bize. Ama onun dışında tüm pazar ve bayram ayinlerindeki korolarda yer aldım.

Müziğindeki mistik yaklaşım kilise ortamında büyümüş olmanla özdeşleşiyor. Ama bir yandan da içerisinde neredeyse "hardcore"a kaçan, elektronik altyapılarla süslenmiş, bazen de alaturka bile olabilen eğilimler söz konusu. Nasıl bir araya geldi tüm bunlar?
Klavyecilikten geldiğim için elektronik müzikle her zaman ilgileniyordum. Ama bir yandan da klavyeden nefret ederdim. Ben hep gitarist olmak istedim ama hiçbir zaman beceremedim. Sonra zaman içerisinde grunge'la metal'le tanıştım ve hepsi bir araya geldi.

Yeni albümün Tanışma Bitti ilkine oranla aşırı derecede sert. Neden böyle bir yöne kaymayı tercih ettin?
İlki de aslında bu kadar sert olacaktı. Eğer EMI bana izin verseydi. Konserlerde nasıl bir Hayko varsa, albümde de öyle bir Hayko olsun istedim yeni albümde.

Aslında bir anlamda senin yükselişinin sebebi de canlı performanslarındı...
O yüzden "Tanışma Bitti" zaten. "Bu adam konserlerde bu şekilde ama albümde nasıl acaba?" sorusu bitsin istedim. Albümde de cazgır cazgırız.

Albümün temasını korku olarak belirlemişsin. Neden korkuyorsun?
Benim en çok korktuğum şey ellerimin kopmasıdır.

Bu şekilde saplantılı bir düşünceye nasıl kapılabilirsin ki?
Bu benim hayatım. Bu beş parmaklar. Hep düşünürüm. Bir araba kazası olsa ve ellerim kopsa ne olur diye. Böyle bir takıntım vardır. O yüzden arabadan dışarıya ellerimi çıkartmam. Biri gelip çarparsa diye. Mesela bu korkumu albümdeki fotoğraflardan birine de yansıttım. Bir fotoğrafta ellerim yok. Aslında hem kendi korkularım hem de başkalarının korkuları söz konusu bu albümde. Korku her zaman var ama bunları aşman için üzerine gitmen gerekiyor. Bunu anlatmaya çalışıyorum.

Sürekli tedirgin ve kendine sorun yaratan birisi misin?
Rahat yaşayan bir adam değilim evet. Ama bir yandan da bunlar olmasa yaşayamam. Öfke ve hırs işime yarıyor. Bunlar besliyor bir anlamda beni.

Başına gelen en kötü olay neydi?
İki buçuk sene boyunca Moğollar'a roadie'lik yapmıştım. Sonra 99'da deprem oldu ve eğlence sektörü bitti. Beş parasız kaldım. Gencim, yağızım, saldırganım. Ayak kırıp mahkemelik olduğum da oldu, silahlarla kovalandığım da.

Ne oldu da işler tersine döndü ve hayatın yoluna girdi?
Sevmedim o hayatı. Çok ağır gelmeye başladı. Canım yandı. Gördüklerimi beğenmedim. Yalnız yaşamaya çalışıyorsun ama bir yandan da ne olduğu belirsiz ortamlara giriyorsun. Uyuşturucu da var o ortamlarda. Her şeyi denedim ama hiçbirini sevmedim. Çok fazla kontrolcü bir insanmışım onu fark ettim. Kontrolümü kaybetmek istemediğimi anladım. Sahnede de böyleyimdir. Bana yakıştığını düşünüyorum.

Yeni albüm sonrasında yeni bir sahne şovu olacak mı? Mesela fırsatın olsa şöyle Iron Maiden gibi sahneye tank çıkarmak ya da Rammstein gibi alev makineleri kullanmak ister miydin?
Mesela hangi sahneye? Anca ateş tabancası çıkartabiliriz. Onla da birinin saçını tutuştururuz olay olur (gülüyor). Sahneyi yakmak istiyorum ama. Bir gün mutlaka yapacağım bunu.

Ne büyüklükte bir sahne yakmak istiyorsun ve bunu organizasyondan habersiz mi yapmak istiyorsun?
Yok haberleri olsun tabii ki (gülüyor). Rock'n Coke ya da Radar Live sahnesini yakmak isterdim mesela. Ateş güçlü bir şey. Çok etkileyici olurdu.

Bir röportajında "Kuzey Avrupa ve Japonya'da sahne almak isterdim" dedin. Neden?
Oralarda şansımız var çünkü. Mesela buraya, oralardaki festivallerin yetkilileri geliyor. Onlardan bir kaçı ile tanışma fırsatımız oldu. Zaten uzun, vampir gibi adamlar bunlar. Oradaki gotik ortamlarda benim de olmamı istediler. Buradan hali hazırda giden black metal grupları var. Bizim de gitmemiz iyi olur. Çünkü benim müziğimde makam da var. Avrupa'dakiler gibi yapmıyorum. Onlarınki gibi yapsam tercih edilmezdim.

Konserlerinde başına gelen en absürd şey neydi?
Valla memeler açılmış Balans'taki bir konserde ama biz göremedik. Arkalarda açmış. Görmedik diye önlere yardırıp gelmiş bir daha açmış ama gene görmedik (gülüyor).

İstersen buradan duyuralım gene gelip açsınlar memelerini?
Yok olmaz. Konsantrasyon bozulur (gülüyor).

Biz derginin kapağına kadın koyduğumuzda bazen şu şekilde eleştiriler geliyor; "Annem derginin kapağında Fergie'yi görünce bu ne biçim dergi diye kapağı yırttı" diye. Senin de sahnede tabiri caizse son derece korkunç bir görünümün var. Ailelerden şikayet gelmiyor mu? "Ne biçim adamsın sen" diye?
Gerçekten böyle bir şey mi oluyor? Ben de böyle olmuyor. Ebeveynle gelen çocuklar olursa ve es kaza kulise kadar annesini, babasını sürüklemişse onlarda beni sevdiklerini söylüyorlar ki, bu ebeveyn sevgisinin nedenini anlayabilmiş değilim (gülüyor).

Sahnedeki o korkunç ve biraz da rahatsız edici görünümünle varmak istediğin bir yer var mı? Yoksa bunu şovun bir parçası olarak mı görmek gerekiyor?
Ben kimsenin bu müziklerle ya da konserlerle şiddete yönelmesini istemiyorum. Bunları insanların deşarj olabileceği bir araç olarak görüyorum. Mesela şöyle düşün, biz çok sinirliyiz ve burayı yıkacağız. Tam o esnada kapıdan biri giriyor ve burayı talan ediyor. Ne yaparsın? Kendini unutup onu sakinleştirmeye çalışırsın. "Baba n'oluyor, elini keseceksin!" diye. Demin senin yapacağın şeyi bir başkası yapınca itici gözükebiliyor ve bu düşünden vazgeçebiliyorsun. Ben benim şarkılarımın ve konserlerimin de böyle bir etkisi olduğunu düşünüyorum. İstediği gibi "Yeter ulan" diyebilir dinleyenler. Mesela kulise façalı çocuklar geliyor bazen. Yaşı küçük, kolunu gösterme ihtiyacı düşünüyor iyi bir şey sanıp. Ben de ona "Bir sonraki konserde böyle bir şey görürsem ağzına s.çarım" deyince şaşırıp tişörtünü çekiyor. Sanırım anneler babalar böyle bir tavrım olduğunu da hissediyorlar.

Konserlerini çok farklı kitleler takip ediyor. 13 yaşında ergen birisi de olabiliyor, takım elbiseli orta yaşta biri de. En garip kimleri gördün konserinde.
Reiki de yapanlar geliyor benim konserime. Güçlü bir enerji aldık senden diye geldiler bir keresinde grup olarak. Sevgiden falan bahsediyorlardı. "Sen gücünü nereden alıyorsun?" dediler bana. "Öfkeden" deyince biraz uzaklaştılar tabii (gülüyor).

Seni neler öfkelendiriyor?
İkiyüzlülük bir numarada. Başımıza gelen birçok şeyin bir numaralı sebebi bu. Politikada dönen her şey de beni sinirlendirebiliyor. Millet alanlarda toplanıyor. Senin anlaman gereken bir hikaye var. Ama onu bile kelime oyunları yapıp kendi çıkarlarına kullanıyorlar. Yalandan da nefret ederim. Yalanın ortaya çıkacağı korkusu sana iyi bir hayat yaşatmıyor. Şehir hayatı da iğrenç. Et pazarına döndü burası da. Aslında öfkelenmeyecek pek bir şey yok.

Çağlayan'daki yürüyüşe katıldın mı?
Her hangi bir kamera tarafından görülüp de, bunu kendi lehime kullanıyormuşum gibi algılanmamak için katılmadım. Hrant Dink için de aynısı yapmıştım. Rant sağlamak istemedim. Hrant Dink yürüyüşünde o kalabalığın içinde gözükmek istemedim. Yoksa Hrant Dink'in Yeni Melek'teki anma gecesinde bulundum. Yerim orasıydı.

"Biz kendi cemaatimiz tarafından da ayıplanan insanlarız" demiştin. Hrant Dink ve kendin için. Neden?
Çünkü biz burada bir azınlığız. Bir yumruk olmamız bekleniyor. Bunun için de hataları kapatman gerekiyor. E sen o hataları söylediğin zaman o yumruğu bozan birisi oluyorsun.

Doğru olan da hataları söylemek değil mi?
Bu ama kötü oluyorsun bunu yapınca. Ben her şeyi kültürel gözle değerlendiren bir insanım. Mesela inancım sıfır ama kilise ortamının kalması gerektiğine inanıyorum. Bu korunmalı. Bana kalırsa bu bir oyun. Bunun hayat boyunca gitmesi gerekiyor. Cami, kilise, sinagog kültürünü gençlerin öğrenmesi için oraları daha pozitif göstermek gerekiyor. Artık insanlar bunlara ilgi duymuyor. Biz mesela zamanında insanlar kültürlerini öğrensinler diye bir takım projeler geliştirmiştik ama onlar da mevcut sisteme çomak sokmak gibi algılanıp kabul edilmedi. Şu an insanlar ya iyice bağnaz oluyor ya da değerlerinden tamamen kopuyorlar. Arasını bulmak için yapalım dediğimiz şeyler de kabul görmedi.

"Şimdi ortalık çok karışacak demiştin" Hrant Dink'in vurulmasının ardından. Karıştı ama unutulup gitti yine. Albümünün temasının "korku" olmasının bu olayın ardından korkmuş olmanla ilgisi var mı?
Türkiye mantığı işte. Hemen, her şey unutuluyor. Böyle şahane bir ortamımız var. Korkmadım değil, korktum. Böyle şeylerin olması kabul edilemez. Ben bu piyasa içerisinde bir Ermeni'yim. Bu bana hiç zorluk yaratmadı. Çünkü müzik piyasasında bunu yadırgayacak insanlar yok. Ama bu şekilde düşünmeyen insanlar da var. O insanlar beni korkuttu. Ama albümdeki konsept bu olaydan sonra gelişmedi. Zaten kafamda bitmişti.

Ne etkiledi seni? Hem müzikal anlamda hem de hayatın açısından?
Moğollar'ın roadie'liğini yapmak beni çok etkilemişti. Cahit Berkay'a aşkım büyüktür. Ben onlardan hayatın kendisini öğrendim. Öğrendiğim en büyük şey boş ve çok konuşmamaktı. Konuştuğunun hesabını bilmem gerekiyor. Beni en çok etkileyen insanlardan birisi de dövmecim Ruhsel'dir. Black Sea Tattoo. 18 yaşımdayken kendime hediye dövmemi de o yapmıştı. (The Crow dövmesini gösteriyor). Usta durumu vardı onun. O Miyagi ben çekirgeydim yani. Anlatmayı ondan öğrendim. Zaten benim esas dönüm noktam da The Crow'dur. Oradaki hikaye de kararlılıktı. Adamın böyle bir şeyi kabullenemeyip geri dönmesi ve herkesi temizlemesi benim için etkileyiciydi. O mezardan çıkma durumu beni etkiliyor. İsterdim mezardan çıkmak. "Hasi.tir, adama bak n'oluyor lan!" dedirtmek isterdim "Höt" diye çıkıp (gülüyor). Biraz hastalıklı bir düşünce gerçi...

Bari yeni sahne şovu olarak konserlerinde tabuttan çık...
Düşünmedim değil (gülüyor). Ama hangi ara gireceğim, hangi sahnede çıkacağım onu kestiremedim. "Ölüyorum"un finalinde öyle bir şey olabilir mesela. İçine girip, içinden beyaz çıkılabilir. Ama mesela Balans'ta yapayım desen, merdivene tabut sığmaz, düşersin kafan gözün yarılır. Gerek yok şimdi.

The Crow'a geri dönersek...
Ben rock müzikle o film sayesinde tanıştım. Albümün soundtrack'i The Cure'le başlıyor ya, o bile çok sert gelmişti bana. Sonuçta klasik müzikle ilgiliydim ben. Sonra bir baktım ki bu müzikleri dinlerken bisikletin pedalları bile değişik dönüyor, güzel geldi. Migros'un müzik bölümünde çalıştım sonra. Orada üç kişiydik, birisi Led Zeppelin'ci birisi Grunge'cı diğer çocukların. Her şeyi öğrendim onlardan. "Ooo Pearl Jam mi, baba o kim ya?" diye atladım her şeyin üstüne. Ozzy Osbourne, Deep Purple hepsi... Hızlandırılmış tura aldılar beni. Rock'ı orada öğrendim. Mesela Lost Highway'in müzikleri de çok şey katmıştır. En önemlisi de Braveheart.

Braveheart mı? Gerçekten mi?
Evet (gülüyor). Ezbere bilirdik filmin bütün repliklerini. Biz o müzikleri saat 12'den sonra yazlıkta dinlerdik. Saçlar uzun, İskoçlar gibi örülmüş, alkol oranı yüksek. O savaş sahnelerinin müziği girdiği anda (Hayko burada şu meşhur Braveheart müziğini mırıldanıyor: darara ri, da darara ri) "Allah!" diye koşup iskeleden kendimizi kıyafetlerle denize atardık. "Will You Fight!", "Tabii, geliyoruz ulan!"

Son olarak, tanışma bitti, peki şimdi ne olacak?
Bu albüm benim en iyi albümüm olacak. Gelecekteki albümleri de katıyorum bunun içine. Herkesin bir mihenk taşı vardır ya bu da benim mihenk taşım. Kapak tasarımına kadar öyle.
Bence başarıya ulaşırsa Türkiye'deki albüm fikirleri de değişecek. Halk bunu seviyor tonları olmayacak. Sahneler bile değişir bu albüm tutarsa. Mesela kapak. Neden bu kadar uğraştım. Evet albüm satmıyor ama ben de dünya starı olmak istemiyorum ki. Ben kült bir insan olmak istiyorum. İleride elinde tutmak isteyenler olacak bu albümü. Ben öyle isterdim. Testament'le böyle tanıştım ben. Kapağı güzel diye. Şimdi trash ortamının bir numarası Testament'tir diyenlerdenim (gülüyor).

05.07.08 METROPOL programında Hayko Cepkin.. Kacırmayın..

TARİH: 05.07.08 Cumartesisaat: 16:15kanal: HABERTÜRKyayın: BandNilhan Kösen'in sundugu Mertropol programının konugu.. HAYKO CEPKİN